Bir yalnızım, bir kalabalık. Bir deli, bir dingin. Vazgeçtigim mi özledigim, yoksa aradıgımı henüz bulmadım mı?
Çok kulak vermemek gerek icindekine! Kulagını, kalbini ve tüm benligini yine onun sahibine yöneltmeli. Gözlerin bakarken evladına yine Onu görebilmeli. Denizin, gökyüzünün, bir lokma ekmegin bile güzelliginde nefsini terbiye etmeli. Ol vakti geldiginde olacaksa hersey, bu müthis düzenin icinde kendini tek ve essiz zannetmemeli.
Sefalet, aclik ve yoklukta var. Ki kuvvetle muhtemel ya yasandı ya yasanacak illa ki bu hayatta. Susmak ve hep tesekkur etmek. En kötüsünün ne olacagını hic ögrenmeden ve basına her gelenin en iyisi oldugunu kabul ederek. Sonra baglamadan beklemek. Oglunun mezuniyetini, esinin sakinlesmesini yada eski bir arkadasinin catkapi ziyaretini.
Sonra yetinmek. Sonuna kadar yetinmek. Asla onun vereceginden fazlasına ulasamayacagını kavrayarak yetinmek. Nasihatten ötürü yada kulaktan dolma degil lakin. Gögsündeki acıları severek, olmayanı eksik degil fazla gelecegini bilip hamd ederek kanaat getirmek.
Peki ya yarattıgı bir kuzunun annesinin memesinden ayrılması pahasına yasadıgı teslimiyetle Yaradana kavusma arzusu... Basit gibi görünen ama asla biz aciz kullarının hissedemeyecegi türden...
BirAnne
Annelik; yüksek ökçeli ayakkabı gibidir. Bir giyen pismandır, bir de giyemeyen :)
22 Temmuz 2012 Pazar
18 Mayıs 2012 Cuma
Birannenin düsündükleri....
1- Evde pisen yemek en guzel yemektir. Cocuklarimiza tabaklarinda yemek birakmamayi ogutleyelim.
2- Cogumuzun en guzel cocukluk anilari bayram sabahlarinda gizlidir. Bayram sabahlarinda saygi vardir, sevgi ve iletisim vardir. Yilda en az bir bayram tatilinin - en azindan bir gununu- ziyaretlere ayiralim. El opmeyi, hediyelesmeyi ve tum buyuklere hurmet etmeyi asilayalim. İleriki yillarda buna bizim daha cok ihtiyacimiz olacak.
3- Tv, bilgisayar, play station derken o guzelim cocukluk oyunlarimizi onlarada ogretelim. Bol gunesli hava ve oyunlar herkese iyi gelir.
4- Kendi cocuklugumuzdaki tekstil seceneklerinin kisitliligi sebebiyle anneanne, babaanne ve annelerimizin o sicacik orguleriyle ne kislar gecirdigimizi dusunup, giysi israfi yapmayalim. Gunumuzde kadin dunyasinda yaratilan uyum ve kombin takintisi ugruna yapilan musrifligi onlarda ne denli gereksiz oldugunu hatirlayip, gercek ihtiyaclarini karsilayalim.
5- Uykudan once tonton masalci nine programinin bize verdigi huzur dolu dakikalari hatirlayip, her gece yavrumuza bir masal yada hikaye okumayi unutmayalim.
6- Evdeki yada sokaktaki herhangi birsey bile onun icin vazgecilmez bir oyuncak haline gelebilir. Alamayan minikleri de dusunerek evimizi oyuncak mezarligina cevirmeyelim ve de mumkunse belli araliklarla iclerinde duzenlemeler yaparak paylasalim.
7- Kucucuk yaslarda kendi heveslerimiz dogrultusunda o kurs senin bu kurs benim gezmeyelim. Cocugun neye egilimi varsa ebeveyn mutlaka anlar, onun uzerine egilelim.
8- Hayvan dostlar edinmesini saglayalim. Yavrularimiz gibi onlarinda masum ve saf sevgiden olustugunu unutmayip, cocuklarimizi minik arkadaslarla birlikte buyutelim. Hic olmadi, sokak hayvanlarina yardim etmemiz gerektigini ve bunun onemini aciklayalim. Saldirgan olmayisindan emin oldugumuz hayvanlara dokunmasina izin verelim. Doganin bir parcasi olan canlilarin dogal ortaminin petshoplar olmadigini ogretmis oluruz.
Diyorum, sevgiler ve mutlu haftasonlari diliyorum....
2- Cogumuzun en guzel cocukluk anilari bayram sabahlarinda gizlidir. Bayram sabahlarinda saygi vardir, sevgi ve iletisim vardir. Yilda en az bir bayram tatilinin - en azindan bir gununu- ziyaretlere ayiralim. El opmeyi, hediyelesmeyi ve tum buyuklere hurmet etmeyi asilayalim. İleriki yillarda buna bizim daha cok ihtiyacimiz olacak.
3- Tv, bilgisayar, play station derken o guzelim cocukluk oyunlarimizi onlarada ogretelim. Bol gunesli hava ve oyunlar herkese iyi gelir.
4- Kendi cocuklugumuzdaki tekstil seceneklerinin kisitliligi sebebiyle anneanne, babaanne ve annelerimizin o sicacik orguleriyle ne kislar gecirdigimizi dusunup, giysi israfi yapmayalim. Gunumuzde kadin dunyasinda yaratilan uyum ve kombin takintisi ugruna yapilan musrifligi onlarda ne denli gereksiz oldugunu hatirlayip, gercek ihtiyaclarini karsilayalim.
5- Uykudan once tonton masalci nine programinin bize verdigi huzur dolu dakikalari hatirlayip, her gece yavrumuza bir masal yada hikaye okumayi unutmayalim.
6- Evdeki yada sokaktaki herhangi birsey bile onun icin vazgecilmez bir oyuncak haline gelebilir. Alamayan minikleri de dusunerek evimizi oyuncak mezarligina cevirmeyelim ve de mumkunse belli araliklarla iclerinde duzenlemeler yaparak paylasalim.
7- Kucucuk yaslarda kendi heveslerimiz dogrultusunda o kurs senin bu kurs benim gezmeyelim. Cocugun neye egilimi varsa ebeveyn mutlaka anlar, onun uzerine egilelim.
8- Hayvan dostlar edinmesini saglayalim. Yavrularimiz gibi onlarinda masum ve saf sevgiden olustugunu unutmayip, cocuklarimizi minik arkadaslarla birlikte buyutelim. Hic olmadi, sokak hayvanlarina yardim etmemiz gerektigini ve bunun onemini aciklayalim. Saldirgan olmayisindan emin oldugumuz hayvanlara dokunmasina izin verelim. Doganin bir parcasi olan canlilarin dogal ortaminin petshoplar olmadigini ogretmis oluruz.
Diyorum, sevgiler ve mutlu haftasonlari diliyorum....
8 Mayıs 2012 Salı
Erkenden Anneler günü postu....
Aşk bulunmaz, aşk yaratilir. Asik olmaya meyillidir yurek, yoksa kimsecik giremez kolay kolay oraya. Alir. Evirir, cevirir. Dinler, hak verir yahut suclu bulur. Saatine bakar, gitse de bitse der. Yola cikip ilk mola yerinde eyvallah da diyebilir. Kolay gelir terkler, avuntusu da sığ ve çabuk olur. Bir dostun sırt sıvazlaması, beş bilemedin on gün çekilen baş ağrıları, derken bitti işte...
Zevkler; terkler, alışkanlıklar; terkler, fikirler; terkler, dostlar; terkler vs... Herşey ve herkes yerini yeniye bırakmaya mahkumdur. Bunun icin üzülmeyin! Hayat denen yolda daha vazgececeğiniz çok şey olacak.
Tek vazgecemeyeceğiniz, unutamayacağınız, terk edemeyeceğiniz varlık tabi eğer sahipseniz evladınız olacak. İçinizden kopan ciğeriniz dışarda aşkıyla yakıp kavurmaya devam edecek. Her doğan gün varlığıyla şükre geleceksiniz. Gözleriniz onun içini, etrafını, onun bile göremediklerini görüp esen yelden bile koruyacak. Hersey ama herseyin yeni bir ismi ve tanımı olacak. O olmasaydı cesaret ederdim, o olmasaydı yakar geçerdim diyeceksiniz.
Sorumluluk halinin en gerçeğinin ne olduğunu bilirsiniz ki çünkü. Çünkü anne olmak, kendinden evvel evladından sorumlu olmaktır. Kainatın tüm çiçeklerini verseler, yine onun kokusuna muhtaç olmaktır annelik...
Sağlıkla, aşkla ve yavrumuzla doğan hergün annelere hediyedir. Bu yıl tüm annelerin, anne adaylarının ve bir gün mutlaka anne olacakların duaları kabul olsun. Annesinden mahrum kalmış tüm yavruların da Allahım yanlarında olsun....
Zevkler; terkler, alışkanlıklar; terkler, fikirler; terkler, dostlar; terkler vs... Herşey ve herkes yerini yeniye bırakmaya mahkumdur. Bunun icin üzülmeyin! Hayat denen yolda daha vazgececeğiniz çok şey olacak.
Tek vazgecemeyeceğiniz, unutamayacağınız, terk edemeyeceğiniz varlık tabi eğer sahipseniz evladınız olacak. İçinizden kopan ciğeriniz dışarda aşkıyla yakıp kavurmaya devam edecek. Her doğan gün varlığıyla şükre geleceksiniz. Gözleriniz onun içini, etrafını, onun bile göremediklerini görüp esen yelden bile koruyacak. Hersey ama herseyin yeni bir ismi ve tanımı olacak. O olmasaydı cesaret ederdim, o olmasaydı yakar geçerdim diyeceksiniz.
Sorumluluk halinin en gerçeğinin ne olduğunu bilirsiniz ki çünkü. Çünkü anne olmak, kendinden evvel evladından sorumlu olmaktır. Kainatın tüm çiçeklerini verseler, yine onun kokusuna muhtaç olmaktır annelik...
Sağlıkla, aşkla ve yavrumuzla doğan hergün annelere hediyedir. Bu yıl tüm annelerin, anne adaylarının ve bir gün mutlaka anne olacakların duaları kabul olsun. Annesinden mahrum kalmış tüm yavruların da Allahım yanlarında olsun....
5 Nisan 2012 Perşembe
En kiymetlim, iyiki dogdun....
Ask, huzur, sabir, keyif, Yaradan ve sen.
Herseyin son sekli sensin.
Yuregimin en yangin yeri, en kiymetlimsin,
İcimden kopan en guzel ve en gercek hazinemsin.
Canim bebegim iyiki dogdun...
20 Şubat 2012 Pazartesi
BEBEK, TATiL VE BiLE BiLE LADES...!
Günes göründüüüü...
O soguk, ıslak ve nesesiz kasvetli kıs günlerinin geride kalması umuduyla, pek bir yaz havasına girmiş bulunuyorum.
Deniz, sıcak kum, acık büfe ögünlerin adını anmak bile tatil özlemimi iki katına cıkarıyor. Hafifce tatlı tatlı esen aksam rüzgarında karsılıklı icilen bir kadeh bir icki, sabah kahvaltılarında binbir cesit yiyeceklerden hangisini alacagına karar verememe, o güzelim günesin altında ıslanıp ıslanıp kurumak, ögle yemegi arkası yasanılan abur cubur cılgınlıgı ( mısır, dondurma. midye dolma vb :), eger gece cıkılacaksa odaya girip sarkılar söyleyerek hazırlanma halleri yok muuu insanı kendinden gecirir de gecirir. Tatilin basladıgı ilk gün hayıflanmaya baslar insan adeta, sayılı günler cabuk gecer düsüncesiyle. Aldıgı kiloları da hak görür kadın kişisi kendine. 3 ay evvel basladıgı diyet, yerle yeksandır tatilin ilk günü itibariyle. Yenilir, icilir, sıradan bir sohbet yada hergün dinlenilen bir sarkı bile tatil mekanında daha bir eglenceli gelir, keyif verir insana. '' Kahvemi icseeemmmm yoksa soguk birseyler mi?'' diye sımarıklık yaparken ooohh kim hatırlar iş telaşını yada evdeki boyanması gereken arka balkonu. Birde bu keyif denen meret öyle girer insanın kanına. Mesela yasadıgın sehirde katlandıgın trafige Bodrum barlar sokagına giderken yasasan, o güzelim evlere bakıp, o mis cicek kokusunu icine cekerken yüzünün aldıgı gülümseme ifadesini terkedip iki fena kelam edemezsin. '' Yok yok anacım yok, yasanmaz su İstanbulda. Buranın trafigi bile güzel...!'' deeeer bakarsın keyfine...
Tatil öncesi ve sonrası olarak herseyi biliyorum tamam da cocukla tatil yapma serefine (!) bu yıl ilk kez nail olacagım. Günlük ev gezmesinde bile bozulan düzenler, tatilde de umarım basımıza dert acmaz. Ama siz söylemeyin biliyorum acacak :) Sahil boyu pesinden kosup duracagımı, konusurken kendimin parelenerek iki lokma yemek icin delirecegimi, zaten kabus olan uykularımızın orada daha bir zor gelecegini biliyorum. Bana lazım gelen bence, yılların gelenegini nesilden nesile tasıyan veletlerin gelenegini benim melek kızımın bozmasını ummak :)
Ama bir saniye....! Sanırım ben bu isinde sırrını cözdüm ve gerekli formülü biliyorum . Evet evet, biliyorum.
Olmazsa olmazım ve unutmadan valizimin, cebimin ve bilumum her deligin icine sokup tasıyacagım sey su :
Sabır, Sabır ve birazcık daha Sabır..... :)
O soguk, ıslak ve nesesiz kasvetli kıs günlerinin geride kalması umuduyla, pek bir yaz havasına girmiş bulunuyorum.
Deniz, sıcak kum, acık büfe ögünlerin adını anmak bile tatil özlemimi iki katına cıkarıyor. Hafifce tatlı tatlı esen aksam rüzgarında karsılıklı icilen bir kadeh bir icki, sabah kahvaltılarında binbir cesit yiyeceklerden hangisini alacagına karar verememe, o güzelim günesin altında ıslanıp ıslanıp kurumak, ögle yemegi arkası yasanılan abur cubur cılgınlıgı ( mısır, dondurma. midye dolma vb :), eger gece cıkılacaksa odaya girip sarkılar söyleyerek hazırlanma halleri yok muuu insanı kendinden gecirir de gecirir. Tatilin basladıgı ilk gün hayıflanmaya baslar insan adeta, sayılı günler cabuk gecer düsüncesiyle. Aldıgı kiloları da hak görür kadın kişisi kendine. 3 ay evvel basladıgı diyet, yerle yeksandır tatilin ilk günü itibariyle. Yenilir, icilir, sıradan bir sohbet yada hergün dinlenilen bir sarkı bile tatil mekanında daha bir eglenceli gelir, keyif verir insana. '' Kahvemi icseeemmmm yoksa soguk birseyler mi?'' diye sımarıklık yaparken ooohh kim hatırlar iş telaşını yada evdeki boyanması gereken arka balkonu. Birde bu keyif denen meret öyle girer insanın kanına. Mesela yasadıgın sehirde katlandıgın trafige Bodrum barlar sokagına giderken yasasan, o güzelim evlere bakıp, o mis cicek kokusunu icine cekerken yüzünün aldıgı gülümseme ifadesini terkedip iki fena kelam edemezsin. '' Yok yok anacım yok, yasanmaz su İstanbulda. Buranın trafigi bile güzel...!'' deeeer bakarsın keyfine...
Tatil öncesi ve sonrası olarak herseyi biliyorum tamam da cocukla tatil yapma serefine (!) bu yıl ilk kez nail olacagım. Günlük ev gezmesinde bile bozulan düzenler, tatilde de umarım basımıza dert acmaz. Ama siz söylemeyin biliyorum acacak :) Sahil boyu pesinden kosup duracagımı, konusurken kendimin parelenerek iki lokma yemek icin delirecegimi, zaten kabus olan uykularımızın orada daha bir zor gelecegini biliyorum. Bana lazım gelen bence, yılların gelenegini nesilden nesile tasıyan veletlerin gelenegini benim melek kızımın bozmasını ummak :)
Ama bir saniye....! Sanırım ben bu isinde sırrını cözdüm ve gerekli formülü biliyorum . Evet evet, biliyorum.
Olmazsa olmazım ve unutmadan valizimin, cebimin ve bilumum her deligin icine sokup tasıyacagım sey su :
Sabır, Sabır ve birazcık daha Sabır..... :)
11 Şubat 2012 Cumartesi
Hediye cekilisi
http://selenaycoser.blogspot.com/2012/02/hediye-cekilisi-lancome-hypnose-drama.html
Merhabalar, cici bir blog sahibinin hediye cekilisidir. Duyurulur.
Acıkca soruyorum, Mutlu musun? -1-
''Mutlu olma görevi kadar hafife aldıgımız baska br görev daha yoktur.'' diyor Robert Louis Stevenson.
Ne kadar dogru degil mi? Hayat kosusturması, hazırlıklar, yorgunluklar, kırgınlıklar yasamımızın bir su gibi aktıgı gercegini perdelesede, kendimizle basbasa kalıp sakince sessizligi dinlerken bazen kendimizi mutsuz hissederiz. Hatta öyle ki, cevremizdeki herkesi neseli, mutlu, sevecen ve pozitif bulurken, kendimizi de mutsuz, keyifsiz ve negatif olarak görür, bunu kroniklestiririz. Mutlu olmak icin bircok seye sahibizdir, kendimizi ifade ederken MUTLU diye bile tarif edebiliriz. Ancak kimseye söylemedigimiz bir iç husursuzluk ve eksik olan birseylerin varlıgını hissederiz.
Aylar evvel edindigim bir kitap var. Happiness Project. Bu kitabın yazarı da iki cocuklu, gercek olan kendini, gercek mutlulugu arayan bir anne. Samimi bir ifade; sundugu, önerdigi yolların basit ve erisilebilir olusu; anneligin zorluklarının kıtalar arası farkla bile aslında hicte farklı olmadıgını anlatması, okuyanı hem baglıyor hemde care oluyor. Gelelim su Mutluluk mevzusuna. Kitaba göre yapılması gerekenler cok kolay. Kendine yetebilen ve devamı kesilmeyen bir mutluluga erismek ıcın yazar yılı 12 hedefe kilitlemiş. Basamak basamak bunları paylasacagım, oncelikle paylasılması gereken baska birsey var. O da ON İKİ EMİR. On iki emir; yazarın gelistirdigi ve ısrarla da önerdigi, kisinin unutmaması gereken genel ilkeler. Söyle ki;
1- Ayse ol. ( okuyan herkimse :)
2- Kafaya takma.
3- Hissetmek istedigin sekilde davran.
4- Bugünün isini yarına bırakma.
5- Kibar ve adil ol.
6- Sürecin keyfini cıkart.
7- İstiflemekten vazgec.
8- Sorunu belirle.
9- Rahatla.
10- Yapılması gerekeni yap.
11- İnce hesaba girme.
12- Ve sadece sevgi oldugunu unutma.
Gün icinde herkesin, karsısındaki herhangi birine verdiği alelade akıllara ne kadar benziyor degil mi? Ama kendimize uygulamaya gecmeyi bırakın, dusunurken bile '' hıhııı kafaya takma demek kolay, bunca sıkıntı benim basımda'' yı yapıstırıveririz icimizdeki bilmis kadına :) Aslında icsellestirerek okudugumuzda, bu on iki emirden en %50'sini kesinlikle uygulamadıgımızı görürüz.
On iki emirle baslayan '' Acıkca soruyorum! Mutlu musun? '' yazılarının ilki olacak bu post. Devamında göreceksiniz ki, Mutluluk edinilen degil, saglanılan bir kavram.
Sevgimle, mutluluklar....
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)